সোমবার, ২০ জানুয়ারী, ২০২০

SHATACHAKRA , an Anthology of outstanding Bengali poets edited by Sonali Chakraborty


Researcher at Malay Roychoudhury Archive in Little Magazine Library, Calcutta


News about Hungryalist Movement published in London newspaper of Sixties.


বুধবার, ১৫ জানুয়ারী, ২০২০

Hungryalist Movement discussed in Turkish Language

HUNGRY GENERATION

Devleti yut, otoriteyi yut, bilmiş tavırlı edebiyatçıları yut, sahte edebiyatı yut… Bunların hiçbiri seni doyurmaz; kalıpları kır; gerçek edebiyata aç ol, aşka, insana, tutkuya, özgürlüğe aç ol.

Kasım 1961, Hindistan, Kalkuta.

Hindistan edebiyat tarihi kayıtlarına “Sürpriz Devrim” olarak geçen; edebiyat ve sanat alanındaki yozlaşmaya, tutuculuğa, başarısızlığa karşı bir direniş olarak henüz 20li yaşlardaki bir grup genç şair tarafından başlatılan “Hungry Generation” (Hungry Movement), Amerika’daki Beat kuşağının etkilerini yerkürenin uzak bir köşesinde sürdürecekti.

Hungry Generation’ın fikir babası olan 22 yaşındaki Malay Roychoudhury, yanına 15 genç şairi daha alıp, bir edebiyat direnişi başlattı. Önceleri “Devouring Movement” olarak adı konulması planlanan yeni akım, kurucu Malay Roychoudhury’nin, Geoffrey Chaucher’ın “In the sowre of hungry time” cümlesini okumasıyla gerçek ismine kavuşmuş oldu. 1961-1965 yılları arasında edebiyat çevrelerinden ambargo yemekle veya hapishane ile sonuçlanan akımı yaratan genç şairler, Allen Ginsberg’in 1963 yılında Hindistan’a yapacağı seyahatle düşsel meleklerini doğurup onu gerçek dünyada yaşatacaklardı.

Klasik edebiyattaki ölçütlerin aksine, Hungrylistler şiirlerinde protesto, tatminsizlik duygusu, tutku ve bireyselden çok toplumsallık ölçütlerini esas almıştır. Şiirlerde kullanılan seks, hayal, halüsinasyon, doğa ve protestlik etkileri, Beat Kuşağı’ndan etkilenen şairlerin kendi devletine ve edebiyat çevrelerine karşı duruşuydu. Howard McCord’un, Hungry Generation’ın başrol oyuncularından Malay Roychoudhury’nin “Stark Electric Jesus” adlı şiirini Washington Universitesi’nde okutması, Lawrence Ferlinghetti’nin Kulchur’ın 15.sayısında Hungrylistlere yer vermesi ve Ginsberg’in destekleri sonrasında ilham aldıkları ABD’de de etkilerini sürdüren Hungry Generation, İngilizce olarak da insanlara Doğu Edebiyatı’ndaki devrim hakkında bilgi verecek, sonrasında ise “Yüzyılın Şiirleri” antolojisinde kendine yer bulacaktı.

Yayımladıkları ilk manifestoda zamanın edebiyatına olan tepkilerini ve şiir’in kendilerince anlamını açıkça ortaya koyan Hungrylistler, bu surpriz ve efsanevi akımın başladığı dönemde pek çok tepki çekse de son zamanlarda o tepkiyi ve ilgili büyük oranda kaybettiler. Hindu Tanrıları, hayaletler ve çeşitli hayvan figürlerinde kağıttan maskeler yapıp üzerlerine “Lütfen maskelerinizi çıkarın” cümlesini motto olarak iliştiren, sonrasında ise bu maskeleri politikacılara, edebiyatçılara, medya patronlarına ve zengin işadamlarına gönderen şairler, şiirin gerçeküstücülüğünü gerçekçi yöntemlerle anlatmaya çalışmışlardır.

Hungrylistler bu akımda kullanılacak kuralları belirlerken aşağıdaki konuların üzerinde durmuşlardır:

-Asla Aristo’nun gerçekçiliğini taklit etme, sanatın türemesinin gerçekçiliğini kullan
-Sessizliği bozmadan, suskunluğun konuşmanın içerisine patlamasına izin ver
-Dünyada zamanında yapılmış olanı geri almak yerine, kaostan doğan yeni bir başlangıç için yaratıcı sansasyonlara izin ver
-Yazar olmanın haricinde, duyuların esas kaynağını yakala
-Dünyanın ve varoluşun, yalnızca estetik bir olgunluğa sahip olduklarında haklı/saygıdeğer olabileceği inanışına karşı dur
-Başkaları tarafından üretilen sahte mutluluk duygularını kabullenmek yerine, bütün şüpheleri ve umutsuzluğu kabul et
-Kariyer odaklıların değerlerine karşı geri püskürtme yap
-Mutlak samimiyet için tüm cafcaflı kandırmacalara tövbe et
-Kendini fark etme noktasının sonrasında yazmaya ve resim yapmaya son ver

1963 yılında Patna’daki evlerinde Allen Ginsberg’i misafir eden editör Samir Roychoudhury ve kardeşi Malay Roychoudhury, Ginsberg’den ve Beat şairlerinden o zamana kadar haberdar değillerdi. Ginsberg’in ülkeyi ziyareti, çeşitli tarihi yerleri gezmesi ve buralarda günlük notları alması sonucu, onunla ABD’ye döndükten sonra da iletişime geçtiler. Onlar yarattıkları bu akımın fazlaca ses getireceğini tahmin edemeseler de, Ginsberg ve Ferlinghetti Hintli şairlerin başlattıkları akımın son derece önemli olduğunu biliyor ve bundan dolayı onlarla iletişim kurmaktan ve onların şiirlerini ABD’de yayımlamaktan çekinmiyordu. Hindistan ziyaretinden fazlasıyla etkilenen Ginsberg, doğu felsefesine hali hazırda yakındı ve Budizm, Müslümanlık ve Hinduizm’i temsil eden meşhur 3 başlı balık figürünü ilk kez Hindistan ziyareti sonrasında kullanmaya başlamıştı.

Haftalık manifestolarla ve basılan dergilerle günümüze kadar taşınan akım, ne yazık ki Türkiye’deki gibi edebiyat sıkıntısı çeken Hindistan’da pek az kişi tarafından farkına varılacak bir noktaya gelmiştir. Buna rağmen Hungrylistler halen daha eserler vermekte ve bu eserleri kendi ülkeleri haricinde pek çok ülkede daha yayımlamaya çalışmaktadır.









STARK ELECTRIC JESUS – Malay Roychoudhury

Öleceğim, öleceğim, öleceğim
Derim, ateşten bir coşku içinde
Nereye gideceğim, ne yapacağım bilmiyorum; hastayım
Sanat’ın her türlüsüne tekmeyi basıp, Shubha’ya ulaşacağım,
Shubha, bana izin ver, gidip yaşayayım pelerinli kavununda
Safran perdeyi mahveden karanlığın dağılan gölgesinde,
Diğer çapaları topladıktan sonra, son çapa da beni terk ediyor
Artık dayanamıyorum, milyonlarca cam kırığı korteksimi yırtıyor,
Biliyorum, Shubha, rahmini aç, bana barışı getir
Her bir damar, kalbe gözyaşı taşıyor,
Beynin bulaşıcı taşları, sonsuz hastalık dışında bozuluyor
Anne, beni neden bir iskelet şeklinde doğurmadın?
Bir milyar ışık yılı boyunca gidip, Tanrı’nın kıçını öpebilirdim
Ama şimdi hiçbir şey beni memnun etmiyor, hiçbir şey kulağa iyi gelmiyor
Bir öpücükten fazlasıyla midem bulanıyor
Cinsel birleşme sırasında kadınları unuttum ve ilham perime döndüm
Güneş renkli idrar torbasının içine,
Tüm bu olan biten ne bilmiyorum ama hepsi oluyor işte,
Her şeyi yıkıp paramparça edeceğim
Açlığıma Shubha’yı çizip, onu yükselteceğim
Oh Malay
Kolkata ıslak ve kaygan organlar korteji gibi bugün,
Ama ben şimdi, bir başıma ne yapacağımı bilmiyorum
Hatırlama gücüm sararıp soldu,
Bırak da ölümün karşısına tek başıma çıkayım,
Cinsel birleşmeyi ve ölümü öğrenmek zorunda değildim
İşedikten sonra son damlayı dökme sorumluluğunu öğrenmek zorunda değildim
Gidip, karanlıkta Shubha’nın yanına uzanmak zorunda değildim
Nandita’nın göğsüne uzanırken, Fransız derisinin kullanılışını öğrenmek zorunda değildim
Gerçi, Aleya’nın taze çingülü rahminin sağlıklı ruhunu istedim
Nihayet beynimdeki tufanın ilticasına teslim oldum
Neden hala yaşamak istediğimi anlayamıyorum
Sefih Sabarna-Choudhury soyumu düşünüyorum
Yeni ve farklı bir şeyler yapmak zorundayım
İzin ver, son bir kez Shubha’nın göğsü kadar yumuşak yatağımda uyuyayım,
Şimdi, doğduğum dakikanın keskin parlaklığını hatırlıyorum
Vefat etmeden önce kendi ölümümü görmek istiyorum
Dünyanın Malay Roychoudhury ile yapabileceği hiçbir şey yok,
Shubha, izin ver birkaç dakikalığına zorlu, gümüşi rahminde uyuyayım
Bana barışı getir, Shubha, bırak huzura sahip olayım
İzin ver, iskeletim, günahım senin mevsimsel kan akışınla yeniden yıkansın
İzin ver, dölyatağında kendi spermimle kendimi yaratayım
Başka ana-babaya sahip olsaydım böyle olur muydum?
Bambaşka bir spermle ben Malay olabilir miydim?
Babamın başka bir kadınının rahminde ben Malay olabilir miydim?
Shubha olmasaydı, kendimden, tıpkı ölü erkek kardeşim gibi profesyonel bir centilmen yaratabilir miydim?
Cevaplar… bırak birileri bunları cevaplasın,
Shubha, ah Shubha
İzin ver de dünyaya senin şeffaf kızlık zarından bakayım
Yeniden yeşil şiltenin üzerine gel
Katot ışınlarının, mıknatıs görkemliğinin samimiyeti ile emilmesi gibi
1956’nın nihai karar mektubunu hatırlıyorum,
Klitorisinin çevresi aynı zamanda kurnazca süslenmiş
Güzel kaburga-yıkıcı kökler göğsüne doğru azalıyordu,
Aptal ilişkiler, anlamsız ilgisizliğin geçitinde şişirildi
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaah
Ölüp ölmeyeceğimi bilmiyorum
Sefahat, kalbin ayrıntıcı tahammülsüzlüğünde gürlüyordu
Bozup yok edeceğim
Hepsini, sanat uğruna parçalara ayıracağım,
Şiir için intihardan başka bir yol yok
Shubha,
İzin ver, ezelden beri kendine hakim olamayan vajinanın dudaklarına gireyim
Acısız çaba absürdlüğüne,
Sarhoş kalbin altın klorifilinde.
Neden annemin sidik yolunda kaybolmamıştım?
Neden babamın mastürbasyonu sonrasında idrarında atılmamıştım?
Neden ovum-fluksunda veya balgamda karışmamıştım
O benim altımda kaygısızca gözlerini kaparken,
Rahatlığın Shubha’yı ele geçirdiğini gördüğümde, kendimi korkunç derecede sıkıntılı hissettim
Çaresizliği ortaya çıkardıklarından sonra bile kadınlar güvenilmez olabiliyor,
Bugün, Kadın ve Sanat kadar güvenilmez bir şey yok gibi
Şimdi benim gaddar kalbim imkansız bir ölüme doğru koşuyor
Su vertigoları, delik dünyadan boğazıma doğru yükseliyor
Öleceğim
Bana neler oluyor
Pantolonumda yayılan kurumuş spermlerden
Elimi, avucumu çekme konusunda başarısız oluyorum
Shubha’nın göğüs bölgesine doğru 300.000 çocuk akıyor,
Şimdi, milyonlarca enjektör kanımdan Şiir’e akıyor
Şimdi, inatçı bacak kaçakçılığı
Kelimelerin hipnotik krallığındaki ölüme-katil sekse-karışmış peruğa dalmaya çalışıyor
Odanın her duvarını arsız aynalarla dolduruyor, gözlemliyorum
Birkaç çıplak Malay’ı, belirsiz kargaşasını kaybetmeye izin verdikten sonra.





STARK ELECTRIC JESUS – Malay Roychoudhury

:Öleceğim, öleceğim, öleceğim
:Derim, ateşten bir coşku içinde
:Nereye gideceğim, ne yapacağım bilmiyorum; hastayım
:Sanat’ın her türlüsüne tekmeyi basıp, Shubha’ya ulaşacağım,
:Shubha, bana izin ver, gidip yaşayayım pelerinli kavununda
:Safran perdeyi mahveden karanlığın dağılan gölgesinde,
:Diğer çapaları topladıktan sonra, son çapa da beni terk ediyor
:Artık dayanamıyorum, milyonlarca cam kırığı korteksimi yırtıyor,
:Biliyorum, Shubha, rahmini aç, bana barışı getir
:Her bir damar, kalbe gözyaşı taşıyor,
:Beynin bulaşıcı taşları, sonsuz hastalık dışında bozuluyor
:Anne, beni neden bir iskelet şeklinde doğurmadın?
:Bir milyar ışık yılı boyunca gidip, Tanrı’nın kıçını öpebilirdim
:Ama şimdi hiçbir şey beni memnun etmiyor, hiçbir şey kulağa iyi gelmiyor
:Bir öpücükten fazlasıyla midem bulanıyor
:Cinsel birleşme sırasında kadınları unuttum ve ilham perime döndüm
:Güneş renkli idrar torbasının içine,
:Tüm bu olan biten ne bilmiyorum ama hepsi oluyor işte,
:Her şeyi yıkıp paramparça edeceğim
:Açlığıma Shubha’yı çizip, onu yükselteceğim
:Oh Malay
:Kolkata ıslak ve kaygan organlar korteji gibi bugün,
:Ama ben şimdi, bir başıma ne yapacağımı bilmiyorum
:Hatırlama gücüm sararıp soldu,
:Bırak da ölümün karşısına tek başıma çıkayım,
:Cinsel birleşmeyi ve ölümü öğrenmek zorunda değildim
:İşedikten sonra son damlayı dökme sorumluluğunu öğrenmek zorunda değildim
:Gidip, karanlıkta Shubha’nın yanına uzanmak zorunda değildim
:Nandita’nın göğsüne uzanırken, Fransız derisinin kullanılışını öğrenmek zorunda değildim
:Gerçi, Aleya’nın taze çingülü rahminin sağlıklı ruhunu istedim
:Nihayet beynimdeki tufanın ilticasına teslim oldum
:Neden hala yaşamak istediğimi anlayamıyorum
:Sefih Sabarna-Choudhury soyumu düşünüyorum
:Yeni ve farklı bir şeyler yapmak zorundayım
:İzin ver, son bir kez Shubha’nın göğsü kadar yumuşak yatağımda uyuyayım,
:Şimdi, doğduğum dakikanın keskin parlaklığını hatırlıyorum
:Vefat etmeden önce kendi ölümümü görmek istiyorum
:Dünyanın Malay Roychoudhury ile yapabileceği hiçbir şey yok,
:Shubha, izin ver birkaç dakikalığına zorlu, gümüşi rahminde uyuyayım
:Bana barışı getir, Shubha, bırak huzura sahip olayım
:İzin ver, iskeletim, günahım senin mevsimsel kan akışınla yeniden yıkansın
:İzin ver, dölyatağında kendi spermimle kendimi yaratayım
:Başka ana-babaya sahip olsaydım böyle olur muydum?
:Bambaşka bir spermle ben Malay olabilir miydim?
:Babamın başka bir kadınının rahminde ben Malay olabilir miydim?
:Shubha olmasaydı, kendimden, tıpkı ölü erkek kardeşim gibi profesyonel bir centilmen yaratabilir miydim?
:Cevaplar… bırak birileri bunları cevaplasın,
:Shubha, ah Shubha
:İzin ver de dünyaya senin şeffaf kızlık zarından bakayım
:Yeniden yeşil şiltenin üzerine gel
:Katot ışınlarının, mıknatıs görkemliğinin samimiyeti ile emilmesi gibi
:1956’nın nihai karar mektubunu hatırlıyorum,
:Klitorisinin çevresi aynı zamanda kurnazca süslenmiş
:Güzel kaburga-yıkıcı kökler göğsüne doğru azalıyordu,
:Aptal ilişkiler, anlamsız ilgisizliğin geçitinde şişirildi
:Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaah
:Ölüp ölmeyeceğimi bilmiyorum
:Sefahat, kalbin ayrıntıcı tahammülsüzlüğünde gürlüyordu
:Bozup yok edeceğim
:Hepsini, sanat uğruna parçalara ayıracağım,
:Şiir için intihardan başka bir yol yok
:Shubha,
:İzin ver, ezelden beri kendine hakim olamayan vajinanın dudaklarına gireyim
:Acısız çaba absürdlüğüne,
:Sarhoş kalbin altın klorifilinde.
:Neden annemin sidik yolunda kaybolmamıştım?
:Neden babamın mastürbasyonu sonrasında idrarında atılmamıştım?
:Neden ovum-fluksunda veya balgamda karışmamıştım
:O benim altımda kaygısızca gözlerini kaparken,
:Rahatlığın Shubha’yı ele geçirdiğini gördüğümde, kendimi korkunç derecede sıkıntılı hissettim
:Çaresizliği ortaya çıkardıklarından sonra bile kadınlar güvenilmez olabiliyor,
:Bugün, Kadın ve Sanat kadar güvenilmez bir şey yok gibi
:Şimdi benim gaddar kalbim imkansız bir ölüme doğru koşuyor
:Su vertigoları, delik dünyadan boğazıma doğru yükseliyor
:Öleceğim
:Bana neler oluyor
:Pantolonumda yayılan kurumuş spermlerden
:Elimi, avucumu çekme konusunda başarısız oluyorum
:Shubha’nın göğüs bölgesine doğru 300.000 çocuk akıyor,
:Şimdi, milyonlarca enjektör kanımdan Şiir’e akıyor
:Şimdi, inatçı bacak kaçakçılığı
:Kelimelerin hipnotik krallığındaki ölüme-katil sekse-karışmış peruğa dalmaya çalışıyor
:Odanın her duvarını arsız aynalarla dolduruyor, gözlemliyorum
:Birkaç çıplak Malay’ı, belirsiz kargaşası

শুক্রবার, ২৫ অক্টোবর, ২০১৯

The Hungryalists : Review by Uma Chattopadhyay

‘The Hungryalists – The Poets who Sparked a Revolution’
Uma Chattopadhyay




THE HUNGRYALISTS – The Poets who Sparked a Revolution |
History | Maitreyee Bhattacharjee Chowdhury |
Penguin, Dec 2018 | ISBN 978-0-670-09085-3 | pp 187 |
599
Rebuilding the journey of the Hungryalists  

Looking back retrospectively on the early years of the sixties in the last century, the Bengalis today have fading impressions about the social as well as political turbulences of the time. We still have many unresolved questions about the phenomenon called the Hungry Generation that occurred around the same time. The Bengali poets at the helm of the Hungryalist movement came up with a perceptible reaction against what they considered exploitative, hierarchy-based and lopsided social systems they had found themselves thrust into. More than 50 years have gone since the dissolution of the Hungry Generation movement; sporadic efforts of reviewing its different angles continue.

In her book The Hungryalists: The Poets who Sparked a Revolution, Maitreyee Bhattacharjee Chowdhury, a Bangalore-based poet and a writer, has made a comprehensive survey of the movement that combined the intensity of a ‘kabita andolan’ and the urge of bringing about a wider social change for a more realistic perspective of the contemporary situations. Generally, the Hungryalists discarded the ‘standards’ pre-set by the political and educational institutions and challenged the ideas of the colonial canons, only to return to the essentially stark instinct of expressing one’s desires.

One interesting aspect of the book is that the author here has drawn together the manifold complex strands of events that contributed both singly and concurrently to the genesis of Hungryalism, in a bid to re-discover the phenomenon from the perspective of the modern reader. Materials from the archived Hungryalist bulletins, manifestoes and clippings, along with personal interviews with the concerned poets   still available, and an extensive research have formed the basis of this empirical study. The author does not only track the Hungryalists’ movement ‘chronologically and geographically’ (two words she has herself used in the ‘Introduction’). She tries to grasp their social thoughts and philosophies (inspired much from Stephen Spengler’s theory of non-centrality of culture), and touch the true emotions that constantly worked behind as motivation.  It may be easier to just chronicle the progress of a revolution, but it is never easy to capture the strong emotive issues that prompted the revolution out of a seemingly ‘acceptable’ situation.

This is evident that different contemporary issues – menace of the Indo-Chinese conflict (1962), the political strategies of the incumbent Government adversely affecting the  life of people, the pressing questions of dealing  immigration and poverty,  people’s shaken political beliefs and so on – prompted the Hungryalists’ anti-establishment stance and their complete disregard for the status quo. Then, sooner or later, other factors contributed. The movement that started as early as November 1961in Patna in the residence of the poet Malay Roychoudhury and his brother Samir Roychoudhury  and raged till 1965, took on an added impetus as the representative American Beat Poet Allen Ginsberg came across the Hungryalists in Kolkata during his India tour (1963). The Beat and the Hungry mutually influenced each other as they both were subversive in their approach towards life and poetry, and they considered the existing demarcation between the crude and the decent as a social construct. Their choice of a bohemian existence, their preference for overtly sensual imageries, expressions and tabooed subjects in poetry introduced a new sub-culture.

The poets at the helm of the movement, the two Roychoudhury brothers, Binoy Mazumdar and Shakti Chattopadhyay, working together with Debi Roy, Utpal Kumar Basu, Sandipan Chattopadhyay, Basudeb Dasgupata, Falguni Roy, Subhash Ghosh, Anil Karanjai, Saileshwar Ghosh, Subho Acharya and some other writers and artists, received both fervent support and scathing criticism from the fellow poets and thinkers. Shakti Chattopadhyay, a passionate participant of the early years, would later distance himself from the Hungryalist associations. Generally, position of the Krittibas poets including Sunil Gangopadhyay was understandably dubious, as they could not quite accept the Hungryalists’ insistence on profanity as instrumental in bringing about any radical social changes. Besides, the Hungryalists’   extreme ideas about intoxication and poetry or their adulation for Michael Madhusudan Dutta to be the only Bengali poetic icon raised many skeptical eyebrows. Nonchalantly enough, they would hold poetry-reading sessions in small local taverns or places like the cemetery of Dutta and send shoe-boxes and paper masks to critics for review. Their deliberate social transgressions and the modernist antics were left open to misinterpretations in their own time and they still are. The conformist denounced their approach as preposterous and ostentatious, their life and poetry ‘nihilistic’.

Maitreyee has unraveled the twisted threads knitted together and has not yet tried to wrap up –interpretation is ours. She makes it analytically clear that the Hungryalist movement began from a fierce political urge to break the pre-conceived creeds, caste, class and gender barriers, and it continued fervently with a growing participation of more and more poets from inside and outside Bengal. It soon ensured international attention and poets like Octavio Paz and David McCord extended support. Evidently, the Hungryalists’ persistent use of dialects culled from different subaltern and/or marginalized communities and their unhesitant use of ‘coarse’ expressions explained their attempts of building new post-colonial poetic idioms. However, a section of the contemporary literati including Abu Sayeed Ayub never found artistic sensibilities in Hungryalism. Consequently, the movement that had promised to bring about a counter-culture petered out in a span of four-five years, much like the Naxalbari andolan of the late sixties (in some sense its social successor).

Selected portions from the Hungryalist bulletins, manifestoes and lines from the poems aptly feature on the pages, making it easier for the reader today to construe the Hungryalists’ intentions, their life and frenzy, their love and predicament. Thanks to the author for incorporating a full English translation of Malay Roychoudhury’s   poem ‘Prachanda Baidyutik Chhutar’, for this is one poem that may alone represent the Hungryalist literary culture, however strong condemnation it faced in its time.  If we keep aside its assumed ‘profanity’, the poem voices self-doubts, righteous anger and a fiercely passionate urge to break the stereotypes in its core.

The author has sensitively worked out the atmosphere that the Hungryalist movement generated in its trail: conflicting values, arguments and counter-arguments, visions and denials, support and withdrawal marked the literary scene of the time. Ultimately, the incumbent West Bengal Government issued arrest warrant (1965) for eleven of the Hungryalist poets in charge of ‘obscenity’ in their works. Trials followed and Malay had a short-term imprisonment for his poem ‘Stark Electric Jesus’. The movement dissolved in a background of dwindling support, divide among friends and the poets’ cluelessness; the emotional fervour paled.

Whether or not the Hungry Generation turned out to be an avant-garde cultural movement of wide influence, capable of breaking through the existing institutionalized ideals, is a question of value-judgment, and this author is objective throughout. And the idea of ‘profanity’ in itself is subjected to changes with time and social ethos of the community in question.

The non-linear narration of the historical account has taken on a fine flavour of fiction in the book.

The occasional letters of Tara adds to it a curious epistolary quality, while her travels across the far-away hills give a mystique air. With profundity and precision, Maitreyee has rebuilt the whole journey of the Hungryalists, with their myths and truths, love and angst, visions and vicissitudes, and has made one thing pre-eminently clear – the journey was arduous.      
♣♣♣END♣♣♣

Issue 87 (Sep-Oct 2019)



সোমবার, ২১ অক্টোবর, ২০১৯

The Hungryalists : Review by Yannis Livadas

The Hungryalists [Penguin Books 2018] written by Maitreyee B. Chowdhury
Review by Yannis Livadas

Within poetry, we are not all one but probably less than one. The inclusiveness characterizing the breadth of modern literary writing on this relevant planet of known and unknown aspects, quite demonstrates that.

Incessant updates that intertwine with every possible or even unthinkable process to approach some meaning in reality, which as much it helps others to stabilize their creativity so does destabilize their course. Poetry, all over the world, represents the influences and forces that derive from the unapproachable definition of this nature.
Let us therefore know how to study the spiritual energies that life offers to poetry and vice versa, since the temporality of our perception is something more accurate and more definite than the mindfulness of man.

Some strangers in India, like ourselves, everywhere, were moving towards their fulfillment, writing poems under the burden of a tangible broadness: the Hungryalists.
What happened in Indian poetry since the time of Rabindranath Tagor is known, Indian poetry was recovered, revived and stabilized its presence. In the meantime, it has undergone the necessary modernization, it communicated with the rest of the world, developed in parallel, and left a certain stigma in the twentieth century, not particularly important, apart from a few distinguished neo-existentailist poets (e.g. Jibanananda Das, Arun Kolatkar) and the Hungryalist movement.

Modern Indian poetry presents a number of efforts and attempts, while it continues to twist and contrast trying to locate its orientation, its exactness. The modern propositions presented by Indian poetry, often have a very distinctive classification of values and concepts, which is not always as close as that of the western or, it is identical.
It is also important to discern the performance of the westernized spirit and at the same time the heaviness, or otherwise the lightness, of the impact of this westernization. Indian poetry since the days of the Hungryalists continues to proclaim a break out of its strictly controlled aesthetic environment, to act as it is appropriate, but its result is not always worthy of the need for poetic invention. From this we have something to learn, discerning and reviewing this process in relation to the way in which exactly the same thing is happening in the later poetry of the western world, which today lacks heterogeneity of content, and it is also restrained by a distinct tendency to seek comfort in the warmth of theoretical detracting from the intellectual experience.
Therefore, before we refer to the magnitude and the severity of any possible achievement, in general, let us ponder first with the condition of naturalness, when it exists, when it does not and when it is sought. This is the fundamental criterion.

The Hungryalists were a company of unpredictable poets who emerged from the tradition, being ready to create turning points in order to re-initiate Indian poetry, and at the same time to prove its resilience. Their rejection of poetic traditionalism was an act of restitution since their counterblast was valued by a strong demand of return to the originality of poetry, which was displaced by sociopolitical and aesthetical decadence. Some facts seem to be unchanged into the row of time; every now and then the poet is duty-bound to stand against the same abjections.

The poetry of Hungryalists remains new, if one considers the essential facts of modern and contemporary poetry of India. It is still fresh, open; since its distinctions pertained evenly to the renovation of poetic form and scope.

The history of the Hungryalist movement is presented into a well-documented volume which is unique. The author and editor of the book, Maitreyee Bhattacharjee Chowdhury, has done an excellent job. The book offers an extensive yet indirect analysis of the Hungryalist poetry, it is arranged chronologically and geographically, almost like a historiography of the movement ; it re-establishes the Hungryalists into the course of contemporary literature and, what’s more, it gives an opportunity to the younger readers to get a more connective and more solid idea of it, by studying it as one among the not so many phenomena which have left their marks during the last sixty or so years.

The writers of the Hungryalist core were Binoy Mazumdar, Shakti Chattopadhyay, Samir
Roychoudhury, Debi Roy and of course the most prominent Malay Roy Choudhury; whom once I was quite lucky to meet and to attend one of his readings in a downtown terrace in Calcutta. Besides the most important and catalytic mentioned, one can refer to Utpal Kumar Basu, Binoy Majumdar, Sandipan Chattopadhyay, Basudeb Dasgupta, Falguni Roy, Subhash Ghosh, Tridib Mitra, Alo Mitra, Ramananda Chattopadhyay, Anil Karanjai, Saileswar Ghosh, Karunanidhan Mukhopadhyay, and Subo Acharya.

Today it would be at least unfair to study Hungryalism unilaterally in association with the
Beat Generation. The connection between them is rather unsubstantial, some of the Beats supported keenly and justifiably the young Indian poets; yet the Hungryalists were
autonomous, were an analogue movement and although the similarities between the two are obvious, the Hungryalists had their own methods, their own perspective; their own sequence of literary accomplishments.

Sometimes the emergence of a literary movement demonstrates the backwardness that must be overcome so that literature can be able to reacquire its venturous and creative orientation.

After the publication of this book, an anthology of Hungryalist poetry in English seems more imperative than ever.
Paris 2019The Hungryalists [Penguin Books 2018]